Sinan
New member

Forumda bir gün biri şöyle sordu: “Arkadaşlar, pilot ortaokul ne demek? Uçak mı uçuruyorlar, yoksa çocuklar pilot mu oluyor?”
Herkes güldü, ama aslında soru o kadar da saçma değildi. Çünkü Türkiye’de eğitim sisteminde “pilot” dendi mi, çoğu insanın aklına doğrudan test, deneme, yeni sistem veya “biz yine denek olduk galiba” esprisi geliyor. Hadi gelin, bu meseleyi hem eğlenceli hem de derinlemesine ele alalım.

“Pilot okul” veya “pilot ortaokul” dendiğinde aslında kast edilen şey, yeni bir eğitim uygulamasının önce sınırlı sayıda okulda denenmesidir.
Tıpkı bir uçağın ilk uçuş testinde olduğu gibi, sistem önce güvenli bir ortamda “uçurulur”, sonra başarı durumuna göre diğer okullara yayılır.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) sık sık yeni müfredat, ölçme sistemi, dijital araç veya ders modeli denemelerini önce pilot okullarda uygular. Ama burada “pilot” öğrenci değil; sistemin kendisidir. Öğrenciler, öğretmenler ve veliler ise bu sürecin doğal gözlemcileridir.
Bazı yıllarda “yeni nesil sorular”, bazen “beceri temelli eğitim”, bazen de “dijital dönüşüm laboratuvarı” gibi uygulamalar pilot ortaokullarda başlar. Yani buradaki “pilotluk” aslında bir tür laboratuvar görevidir — ama test tüplerinin yerini öğrenciler ve öğretmenler alır.

Türkiye’de pilot okul uygulamaları aslında çok eskiye dayanır. 1980’lerde, yeni müfredatlar ve ölçme sistemleri önce bazı illerdeki “örnek okullarda” test edilirdi. O dönemde pilot uygulamaların amacı, ülke genelinde yaygınlaştırmadan önce sistemin nasıl çalıştığını görüp gerekli düzeltmeleri yapmaktı.
Ancak şu da bir gerçek: bazen pilot okulların öğrencileri kendini “deneysel kobaylar” gibi hissedebiliyordu. Çünkü her değişiklik, bir öncekini çürütüyor gibi görünüyordu. Bu yüzden bazı veliler “bizim çocuklar da yine pilot olmuş” derken aslında biraz da mizah yoluyla eğitimdeki belirsizliği eleştiriyordu.
Yine de doğru yönetilen pilot uygulamalar, eğitimin gelişimi için çok önemlidir. Örneğin Finlandiya’daki eğitim reformları da önce sınırlı bölgelerde denenip sonra genelleştirilmiştir.

Bir pilot ortaokulda öğrenciler genellikle yeni bir sistemin parçası olur. Bu, müfredatın farklı işlenmesi, ölçme değerlendirme yönteminin değişmesi veya teknoloji entegrasyonu olabilir.
Örneğin bazı pilot okullarda akıllı tahta ve tablet entegrasyonu test edilirken, bazılarında proje tabanlı öğrenme ya da sosyal-duygusal beceri eğitimleri öncelikli hale gelir.
Bu durumun artıları da eksileri de vardır:
- Avantaj: Öğrenciler yenilikleri ilk deneyen gruptur, bu da onları çağın gereksinimlerine daha hızlı adapte eder.
- Dezavantaj: Uygulama hataları, sistem oturmadan yaşanabilir. Notlandırma, denge veya öğretmen eğitimi gibi konularda belirsizlikler oluşabilir.
Ama unutmamak gerekir ki pilot uygulamalar, hataların küçük çapta yapılmasını sağlar. Yani uzun vadede bu sistem, daha büyük hataları önlemek için bir tür “güvenli test uçuşu” gibidir.

Bu tür yeniliklerde farklı bakış açıları devreye girer.
Erkek öğretmenler ya da babalar genellikle “Bu sistemi nasıl optimize ederiz? Hedef nedir, ölçüm nasıl yapılacak?” gibi stratejik sorular sorar.
Kadın öğretmenler veya anneler ise çoğu zaman “Çocuk bu sürece nasıl uyum sağlayacak, duygusal olarak etkilenir mi?” yönünden yaklaşır.
Ama burada önemli olan, bu iki yaklaşımın birleştirilmesidir. Stratejik düşünme olmadan sistem ilerlemez, empati olmadan da sürdürülemez. Bazı okullarda, erkek öğretmenlerin teknik planlamasıyla kadın öğretmenlerin öğrenciyi merkeze alan bakışı birleştiğinde, pilot uygulamaların çok daha başarılı olduğu görülmüştür.
Yani mesele sadece “yeni bir sistem” değil; farklı insan tiplerinin ortak bir hedefe, yani kaliteli eğitime hizmet etme biçimidir.

Forumda bir kullanıcı şöyle demişti:
> “Bizim çocuk pilot okulda, geçen hafta sisteme not giremediler, hocamız ‘uçak türbülansa girdi’ dedi.”
Aslında haklı bir benzetme! Eğitim sistemleri bazen gerçekten türbülansa giriyor. Ama her pilot gibi öğretmenler de bu türbülansla başa çıkmayı öğreniyor.
Bazı öğretmenler yeni sisteme ilk girerken “Ben Excel’de bile zorlanıyorum, bu tableti nasıl kullanacağım?” derken, birkaç ay sonra sınıf içinde dijital içerik üreten eğitmenlere dönüşebiliyor.
İşte pilot okul olmanın en güzel tarafı da bu: Değişimle yüzleşmek. Çünkü değişim, bazen korkutucu olsa da öğrenmenin doğasında var.

Pilot uygulamaların sosyoekonomik etkileri de önemli.
Genellikle bu okullar, altyapısı güçlü bölgelerde başlatılıyor. Bu durum, fırsat eşitsizliğini artırabilir. Ancak doğru planlama yapılırsa, bu okullar “örnek model” haline gelip diğer bölgelerin gelişimini de hızlandırabilir.
Ayrıca kültürel farklar da pilot uygulamaların başarısını etkiler. Örneğin bazı bölgelerde ailelerin dijital eğitime direnci, sürecin benimsenmesini yavaşlatabilir. Bu nedenle toplumsal katılım, pilot uygulamaların en az teknik kısımlar kadar önemli bir ayağıdır.

“Pilot ortaokul ne demek?” sorusuna en kısa ama en doğru cevap şu olurdu:
> “Eğitim sisteminin yeni fikirleri önce küçük bir alanda deneyip, sonra ülke geneline yaydığı okul modelidir.”
Ama bu tanımın ötesinde, pilot okullar birer “gelecek laboratuvarı” gibidir.
Burada hem öğrenciler hem öğretmenler hem de veliler, yenilikle sınanır. Kimi zaman hata yapılır, kimi zaman harika sonuçlar çıkar. Ama her durumda öğrenme gerçekleşir — tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi.

Pilot ortaokullar, eğitim sisteminin cesaret testidir.
Bazen düşer, bazen türbülansa girer ama sonunda yeni bir rota çizer. Çünkü hiçbir sistem, denemeden ilerleyemez.
Bu noktada sormak gerekir:
- Eğitimde hata yapmaya ne kadar tahammülümüz var?
- Pilot uygulamaları “risk” değil, “fırsat” olarak görebiliyor muyuz?
- Ve en önemlisi: Çocuklarımızı geleceğe hazırlarken, onları “uçurmayı” mı yoksa “yere sağlam basmayı” mı öğretiyoruz?
Belki de en iyi sistem, bu iki uçuşun dengesini bulabilen sistemdir.