Nevruz'Da Ne Dağıtılır ?

Acabey

Global Mod
Global Mod
Nevruz’da Ne Dağıtılır? Paylaşmanın Anlamı Üzerine Eleştirel Bir Bakış

Selam dostlar,

Uzun zamandır Nevruz kutlamalarına katılırım. Çocukken sadece ateşin üstünden atlamak, renkli yumurtaları görmek ve kalabalığın coşkusuna karışmak güzeldi. Ama büyüdükçe düşünmeye başladım: Nevruz’da gerçekten ne dağıtıyoruz? Sadece yiyecek, tatlı ya da sembolik hediyeler mi, yoksa paylaşmanın daha derin bir anlamı mı var?

Bu soruyu sormamın nedeni, her yıl aynı görüntüleri görmem: bir yanda ritüelleri içselleştiren insanlar, diğer yanda sadece fotoğraf çekip geçip giden kalabalıklar. Nevruz, bir zamanlar baharın, barışın, dayanışmanın bayramıydı. Şimdi ise çoğu yerde gösteriyle anlam arasında sıkışmış bir hale geldi.

Nevruz’un Dağıtma Kültürü: Neden Dağıtırız?

Nevruz’da tarih boyunca çeşitli şeyler dağıtılmıştır:

– Tatlılar, özellikle “semeni” (buğday filizinden yapılan geleneksel yiyecek),

– Boyanmış yumurtalar,

– Renkli kumaş parçaları,

– Bazen de sadece ekmek, su, ya da dua.

Bunların her biri sembolik bir değere sahiptir: yenilenme, bereket, dostluk ve barış. Ancak günümüzde dağıtmak fiili, anlamından çok bir ritüele dönüşmüş durumda. “Dağıtmak” artık sadece fiziksel bir eylem değil, toplumsal vicdanın aynası haline geldi.

Peki biz bugün neyi paylaşıyoruz?

Sembolleri mi, yoksa gerçekten birbirimizi mi?

Kadınların Empatik Paylaşımı: Duygu ve Dayanışmanın İnce Hali

Nevruz alanlarında dikkat ettim; kadınlar genellikle dağıtma işinde ön plandadır. Onlar sofrayı kurar, tatlıyı sunar, çocuklara pay eder. Ama mesele sadece yemek değildir. Kadınlar paylaşırken aslında bir ilişki ağı kurarlar. Göz göze gelir, bir tebessümle “bereketin” anlamını yeniden yaratırlar.

Bir kadının elinden aldığınız bir tatlı, sadece şekerli bir lokma değildir; onun emeğini, sevgisini, yaşadığı hayatı da taşır. Kadınlar, bu ritüeli duygusal bir bağa dönüştürürler.

Bir forum kullanıcısının yazdığı şu cümle beni etkilemişti:

> “Nevruz’da dağıtmak, biz kadınlar için paylaşmak değil, hatırlamaktır. Annemden gördüğüm gibi ben de komşuya tatlı götürürüm. Çünkü o tatlı, barışın tadıdır.”

Bu empatik yaklaşım, kadının toplumsal yapılar içinde nasıl birleştirici bir güç olduğunun göstergesidir. Ancak ironik olan şu: Bu paylaşım biçimi görünür değildir. Erkekler genelde sahnede konuşur, kadınlar sofrada toplanır. Yani Nevruz’un sıcaklığını yaratan eller, törende değil, gölgede kalır.

Erkeklerin Stratejik Paylaşımı: Düzeni, Gösteriyi ve Mesajı Korumak

Erkeklerin Nevruz’daki rolü genellikle örgütleyici, düzenleyici ve sembolik bir nitelik taşır. Bayrak taşırlar, sahneyi kurarlar, töreni yönetirler. Bu stratejik yaklaşım, onların “çözüm odaklı” yapısının yansımasıdır. Ancak burada da bir eleştiri saklı: Paylaşımın duygusal yönü ikinci planda kalır.

Bir erkek forum üyesi şöyle yazmıştı:

> “Nevruz’da önemli olan organizasyondur. Kimin ne dağıttığı değil, kutlamanın düzenli yürümesidir. Dağıtılan şey semboldür, asıl mesele birliktir.”

Bu düşünce mantıklı görünse de eksik bir yönü var. Çünkü “birlik” yalnızca düzenle değil, hissetmeyle oluşur. Kadınların kurduğu empatik ağ olmadan o düzen kuru bir törene dönüşür.

Erkeklerin stratejik yaklaşımı, toplumun yüzeyini şekillendirirken; kadınların empatik paylaşımı, onun ruhunu besler.

Peki sizce de paylaşmak sadece maddi bir eylem midir, yoksa duygu ve anlam katmanlarıyla mı var olur?

Sınıf, Irk ve Eşitsizlik: Kimin Payı, Kimin Paylaşımı?

Nevruz’un eleştirel boyutunu konuşmadan bu kısmı atlayamayız.

Hangi toplulukta kutlanırsa kutlansın, Nevruz bazen eşitsizliklerin üzerini örten bir ritüel haline gelir.

Bir yanda sahnede liderler konuşur, zengin sponsorlar dağıtır; diğer yanda halk sırada bekler.

Paylaşmak, eşitlemek yerine simgesel bir güç gösterisine dönüşür.

Birçok köyde, zengin ailelerin pişirdiği yemekler fakir hanelere dağıtılır. Bu güzel bir gelenek gibi görünür, ama aslında toplumsal hiyerarşiyi yeniden üretir. Çünkü paylaşım yukarıdan aşağıya yapılır; eşitler arasında değil, güç farkının içinde gerçekleşir.

Oysa gerçek paylaşım, birlikte sofraya oturmaktır; biri verip diğeri alan değil, herkesin aynı tabaktan yemesidir.

Modern Nevruz ve Yabancılaşma: Gelenek mi, Gösteri mi?

Son yıllarda Nevruz, politik, kültürel ve hatta turistik bir kimlik kazandı. Televizyonlarda büyük sahneler, konfeti patlamaları, ünlü konuşmacılar... Ama o küçük paylaşma anları, o empatik temaslar nereye gitti?

Artık “dağıtmak” bir gelenek değil, bir PR hareketi gibi. Fotoğraf çekip sosyal medyada “#NevruzKutluOlsun” etiketiyle paylaşmak yeterli sayılıyor.

Ama o an, kimsenin göz göze gelmediği, kimsenin elinin eline değmediği bir paylaşıma dönüşüyor.

Şunu sormak istiyorum:

Gerçekten paylaştığımız şeyler midir bizi birleştiren, yoksa paylaşıyormuş gibi görünmek midir?

Nevruz’un Anlamını Geri Kazanmak

Eleştirel bir noktadan bakınca, Nevruz’da dağıtılan şeyin asıl önemi ne olduğunda değil, nasıl verildiğinde yatar.

Bir parça ekmek bile, samimiyetle uzatılıyorsa anlam kazanır. Ama altın tepside sunulsa bile kalpsiz bir paylaşım, sadece gösteridir.

Kadınların empatik sıcaklığı, erkeklerin stratejik düzeniyle birleştiğinde gerçek bir toplumsal denge doğabilir.

Nevruz’un amacı da budur: doğayla, insanla, toplumla yeniden bağ kurmak.

Bu yüzden belki de Nevruz’da dağıtılması gereken şey tatlı değil, adalettir.

Yumurtalar değil, eşitliktir.

Ateşin üstünden atlamak değil, birbirimizin yanına geçmek gerekir.

Son Söz: Gerçek Paylaşım Nedir?

Nevruz’da ne dağıtılır diye soruyorum size dostlar:

Tatlı mı, su mu, dilek mi? Yoksa umut mu, empati mi, dayanışma mı?

Belki de asıl soru şudur:

Biz paylaşmayı gerçekten hatırlıyor muyuz, yoksa sadece kutluyor muyuz?

Forumda bu sorunun yankısını duymak isterim. Sizce Nevruz’un bugünkü hali gerçekten “yenilenme” mi, yoksa sadece bir “tekrar” mı?

Bir düşünelim… çünkü belki de yeniden doğmak, önce anlamı geri kazanmakla başlar.